Dövüş Kulübü, Gösteri Peygamberi, Tıkanma gibi birçok önemli kitaba imza atan usta yazar Chuck Palahniuk ‘un yazma tavsiyeleri, kitap yazmak ve kitap yayımlatmak isteyen herkese önemli püf noktaları sunuyor.
Bobby Powers’ın Consider This kitabından derlediği yazma tavsiyeleri arasından daha önemli bulduklarımı yorumlayarak aktarmaya çalışacağım.
Chuck Palahniuk: “Beğenilmeyi Aklınızdan Çıkarın”
Chuck Palahniuk bugün dünya çapında okunan popüler bir yazar. Ancak bu her zaman böyle değildi. Üstelik Chuck Palahniuk’un seçtiği konular, anlattığı karakterler ve dili, hiç de popüler olmaya uygun, geniş kitlelerce kabul görecek şeyler değildi. Yine de başarısı bir şekilde ortaya çıktı ve edebiyat tarihine mal olan bir yazar haline geldi.
Chuck Palahniuk’un bu konudaki tavsiyesi basit ama zor:
“Beğenilmek için yazmayın. Hatırlanmak için yazın.”
“Okurunuzun Kendini Akıllı Hissetmesini Sağlayın”
Başlık ilk okunuşta farklı bir anlamda tınlıyor gibi gelse de Palahniuk’un kastettiği nokta, okura tepeden bakan, onu kurguya dahil etmeyen, düğümler atan ama bunları çözmeyen bir tavır takınma hatası. Bakmayın, basit bir tavsiye gibi görünebilir ama birçok “çok satan” yazarın yaptığı bir hatadır. Bakalım ne diyor Chuck Palahniuk:
“Okurunuzu ne pahasına olursa olsun aptal hissettirmekten kaçının! Onu ana karakterden daha akıllı, daha akıllı hissettirmeyi amaçlamalısınız. Bu şekilde okur ona sempati duyacak ve karakteri desteklemek isteyecektir. “
Karakterinizin Bakış Açısından Yazın
Anlatıcı ve bakış açısı konusu yaratıcı yazarlık kitapları ve yaratıcı yazarlık derslerinde anlatması en kolay ama uygulaması en zor konulardan biridir. Teorik olarak anlatıcı ve bakış açısı türlerini öğrenmek kısa sürse de konuya, atmosfere, üsluba en uygun bakış açısını seçmek ve yazıya dökmek ayrı bir ustalık ister.
Her yazarın tercihi bu anlamda farklı olsa da Chuck Palahniuk için bakış açısı konusunda seçilmesi gereken taraf belli: Karakterin bakış açısı.
“Bir karakter hakkında yazmak yerine, karakterin içinden yazın. Bu, karakterin dünyayı tanımlama tarzının, karakterin tecrübelerini de tanımlamasını sağlar. Sen ve ben asla birbirimizle aynı odaya girmeyiz. Her birimiz odayı kendi hayatımızın merceğinden görürüz. Bir tesisatçı, bir ressamın girdiğinden çok farklı bir odaya girer. Bu, soyut kıstasları kullanamayacağınız anlamına gelir. Artık 1,80 boyunda adam yoktur ortada. Bunun yerine, bir erkeğin boyunu, karakterinizin veya anlatıcınızın o adamı nasıl algıladığına göre tanımlamalısınız. Bir karakter, ‘öpemeyecek kadar uzun bir adam’ veya ‘kilisede diz çöktüğünde babasının boyuna gelen bir adam’ diyebilir… Tüm standart ölçümler, karakterinizin dünyayı nasıl gördüğünü tanımlamanıza engel olur.”
Her Karakterin Kendi Söz Alışkanlığı Olsun
Ben bunu derslerimde “söz varlığı yaratmak” başlığıyla anlatıyorum. Sadece edebiyatta değil, dizilerde veya filmlerdeki diri, derinleştirilmiş karakterleri düşünün. Her birinin sürekli tekrar ettiği sözlerle örülü, özel bir konuşma tarzı vardır.
“Bir karakteri içinden yazmanın bir başka parçası da dili sadece o karakterin kullanacağı gibi kullanmaktır. İki kişi aynı şeyi konuşmaz. Her birinin kendi küçük cümle ve argo gardıropları vardır. Her birinin kelimeleri farklı şekillerde yanlış kullanımları söz konusudur.”
Özellikle bugünün edebiyatında sıkça karşıma çıkan bir sorundur bu: Tüm karakterleri aynı biçimde konuşturmak. Hatta daha da ileri giderek, tüm karakterleri kendi gibi konuşturan yazarlar vardır. Bunun bir örneğini görmek isteyenler Ahmet Ümit’in Aşkımız Eski Bir Roman kitabına yazdığım eleştiriyi okuyabilirler.
Okurunuza Karmaşık Gerçekleri İfade Edebilmeleri İçin Kelimeler Verin
“Yaratıcı kişinin işi, başkaları için bir şeyleri fark etmek ve ifade etmektir. En iyi yazarlar aklımızı okur gibi görünürler ve bizim asla kelimelere dökemeyeceğimiz şeyleri net biçimde dile getirirler.”
Bunun bizim güncel edebiyatımızdaki en belirgin örneği, özellikle 2000 sonrası moda olan aforizma üretme eğilimi. Elbette iyi yazarlar yapınca ve elbette edebiyatlarını aforizmalar üzerine kurmadıklarında, bunun yerine herkesin hissettiği, düşündüğü şeyleri bir yazar hassasiyeti ve ustalığıyla ifade edip ortak bir heyecan yaratıldığında, aslında edebiyatın bu işlevi çok da belirgin ve güçlüdür.
Belli Bir Saat Sunun
Yazarların ve yazar adaylarının epey zorlandığı konulardan biri de olayların ritmini ve yoğunluğunu zor sağlamalarıdır. Sıkıcılaştı mı, akıyor mu, doğru şeylerden mi bahsediliyor yoksa okur boş bir gezintiye mi çıkarılıyor?
Chuck Palahniuk’un bu konudaki tavsiyesinin bir benzerini Masterclass dersinde Dan Brown da ifade etmişti. “Vaat, Saat, Pota” olarak formülize ettiği bu konuyu incelediğim videoyu BURADA izleyebilir, Dan Brown yaratıcı yazarlık dersinin yazılı incelemesini ise BURADAN okuyabilirsiniz.
Chuck Palahniuk da ritim konusunda “saat” metaforunu kullanıyor:
“Hikâyeleriniz akıcılık, ivme kaybı ve sönme eğilimi gösteriyorsa sana ‘Saatin ne?’ ve ‘Silahın nerede?’ diye sorarım. Bahsettiğim saat, kurgu söz konusu olduğunda hikâyeyi belirli bir yerde bitirmeye zorlayan, onu sınırlandıran herhangi bir şeydir.”
“Kurguyu sınırlandıran” ifadesi için ben de not düşeyim: Bu sadece romanın tamamını sınırlandıran, nihai sonu belirten bir sınırlayıcı değil, aynı zamanda romanın tüm bölümlerini kendi içinde sınırlandıran, bir sahnenin bitiş zamanını ifade eden bir sınırlayıcıdır. İyi bir film sahnesi gibi düşünün: Karakterler bir araya gelirler, konuşulması gereken konuşulur ve sonraki sahneye geçilir. Hikâyeyle, karakterlerle alakası olmayan, işlevsiz detaylara ihtiyaç yoktur.
Silahı Hikâyenin İçine Bir Yere Saklayın
Akla ilk olarak Çehov’un “Sahnede tüfek varsa, patlar,” sözünü getiren bu tavsiye, biraz da ilk başlıkla yakın şeyleri ifade ediyor: Okuru da kurguya dahil edin, o aslında olup biteni yaşasın ama sürprizi ve merakı yaratmayı da ihmal etmeyin.
Buradaki “saat”in de önceki başlıktakiyle aynı olduğunu gözden kaçırmayın:
“Bir saat, belirli bir süre çalışacak şekilde kurulurken, hikâyeyi doruğa çıkarmak için herhangi bir anda bir silah çekilebilir. Çehov’un sözünden ötürü buna silah deniyor, eğer bir karakter ilk perdede bir çekmeceye silah koyarsa, onu son perdede çıkarmak zorunda.”
“Silah”ın bir metafor olduğu açık, değil mi? Sizin hikâyenizin illa bir silaha sahip olması gerekmiyor. Bu, sözgelimi bir belge de olabilir, bir fotoğraf ya da bir obje de… Hikâyenizin gizemini, merakını taşıyan unsurlarını sürpriz bir şekilde ortaya çıkarmadan önce okuru ona ısıtmayı, başka bir ifadeyle, ona bir “nedensellik” kurmayı unutmayın.
Verdiğiniz bilgilerden oldukça yararlanabileceğimi düşünüyorum. Emeğinize sağlık. Teşekkürler, saygılar…
Ne mutlu bize. Bol şans ve sevgiler…
[…] Kitaplar, yeraltı edebiyatının güçlü kalemi ve Dövüş Kulübü’nün yazarı Chuck Palahniuk’in en iyi eseri olarakgösterilen distopik romanı Yargı Günü’nü okurlarla […]