Kurmacanın unsurları arasında görece geri planda kalsa da romanda bakış açısı ve anlatıcı, kurmacaya kattığı işlev açısından hayati öneme sahip. Anlatıcı, bir bakıma kamerayı nereye koyduğumuzu, hikâyeyi okura hangi karakterin, hangi anlatıcının süzgecinden vereceğimizi belirler ve bu da hikâyenin en doğru biçimde anlatımı için son derece etkilidir. Bakış açısı ise anlatıcımıza biçtiğimiz tavrı belirler: Gözlemci mi olacaktır, müdahaleci mi? Sınırsız bir bakış açısına sahip tanrı anlatıcı mı olacaktır yoksa bize belli bir karakterin fikir ve duygu dünyasından mı aktaracaktır hikâyeyi? Peki, romanda bakış açıları kullanırken farklı seçenekleri bir arada seçmek için en doğru karar nedir? Bu yazıda bunu konuşacağız.
Romanda Anlatıcı Kim Olmalıdır?
Yaratıcı yazarlık ve kurmaca yazmak ile ilgili her konuda olduğu gibi bu konuda da bir formül yok. Kurmacanın unsurları bir araya getirilirken her aşamada işlev konusuna dikkat etmemiz gerekiyor.
Anlatmak istediğiniz olaylar, duygular ve düşünceler ne? Bunları nasıl bir atmosferde, nasıl bir tavır üzerinden vermek istiyorsunuz? Okuru doğrudan karakterlerin içine çağırmak istediğinizde karakterin veya karakterlerin anlatıcı olarak seçilmesi işten bile değil. Öte yandan, daha mesafeli bir tavır istiyorsanız ve yarattığınız kurmaca dünyadaki tüm detayları okura özgürce vermekse isteğiniz, tanrı anlatıcının imkânlarına ihtiyacınız var demektir.
Bu yüzden romanda anlatıcı seçimini yapmadan önce tüm bu detayları olabildiğince netleştirmenizde fayda var.
Romanın Bölümleri Arasında Anlatıcı Değiştirmek Riskli mi?
Aslında bu sorunun cevabı biraz da önceki sorunun cevabında gizli: Sıkça anlatıcı değiştirmenizin verimli bir sonucu, pratik bir karşılığı olacak mı? Anlatmak istediğiniz hikâye ve anlatma biçiminize hizmet ediyorsa ve okuru yormadan, başını döndürmeden anlatabiliyorsanız, neden olmasın? Yine de risk almayı sevmiyorsanız veya hikâyeniz risk kaldırmaya müsait değilse, tercih etmemenizi öneririm.
Romanda Bakış Açısı ve Anlatıcı · Birden Fazla Seçenek Kullanmak ile İlgili Bazı Püf Noktaları
Her fırsatta belirttiğim üzere, yazma eylemine dair verilen püf noktalarının tümünün saf dışı kalma ihtimali her zaman vardır. Yazmak, zaten bu kadar sürprizli olduğu için mucizevi bir iştir ve bu sürprizlerden ötürü “yaratıcı yazarlık” denmektedir biraz da.
Sizin, size ve metninize özel yazma deneyiminiz, buradaki püf noktalarının bazılarını kullanabilir, bazılarını reddedebilir. Unutmayın ki yazma deneyiminiz size özeldir.
Gelelim romanda birden fazla anlatıcı kullanmak ile ilgili püf noktalarına:
Farklı Anlatıcıları Farklı Bölümlerde Kullanın
Bölüm aralarının onlarca işlevi var ve ben de dahil olmak üzere pek çok yazarın onları kullanmayı sevdiğini biliyorum. Sadece okuru dinlendirmek, ona bir nefes payı bırakmak için değil birini diğerine bağlarken kurulacak merak ve heyecan zincirleri için hamle alanı vermesi de önemli bir işlev.
Bunun yanı sıra anlatıcı değiştirmek için de bölüm arası vermek bence neredeyse zorunlu. Bir paragraftan bir paragrafa geçerken anlatıcı değiştirmek son derece riskli ve zor kotarılan bir şey olacaktır. Yine de, eğer çok özel bir aksiyon almayı deniyorsanız ve bölüm arası vermeden anlatıcı değiştirmeye ihtiyacınız varsa, bunu mümkün olabildiğince az tekrarlamaya çalışın.
Bölümleri Anlatıcıyla Özdeşleştirin
Farklı anlatıcılar kullanmak neden gereklidir? En çok da her karakterin kendi dünyasını vermek, okuru başka bir hayata, zihne, kalbe sokarak olan biteni bir de onun bakış açısından vermek içindir.
Dolayısıyla romanda farklı anlatıcılar kullanmak isteyen bir yazarın, her anlatıcıyı ayrı ayrı karakterize etmesi, onun üzerine mesai yapması gerekiyor.
Tabii ki birden fazla anlatıcının kullanılmadığı romanlarda da önemli karakterlerimizi olabildiğince derinleştirerek karakterize etmemiz gerekiyor. Ancak bu örnekte, yani bir anlatıcının bakış açısından vereceğimiz zaman, o karakteri olduğu gibi belirginleştirmemiz gerekiyor.
Tek bir anlatıcının olduğu romanlarda, anlatıcı eğer bir karakterse, diğer karakterleri büyük oranda anlatıcının gözünden görürüz. Anlatıcı üçüncü bir ses olduğunda da yazarın sesi daha çok ortaya çıkar.
Ama eğer farklı anlatıcı türleri kullanacaksak artık her anlatıcının kendi bölümünde onun sesini duymaya başlarız. Bu yüzden karakterlerinizin konuşma algoritmaları, sıkça kullandıkları sözler, durumlara ve olaylara bakış açıları, amaçları, hedefleri, arzuları ve diğer karakterlerle ilişkileri, yani çatışmaları net biçimde belli olmalıdır.
Bölüm başlarında hangi anlatıcıya geçtiğimizi bir şekilde belirtebilirsiniz ama bir yazma pratiği olarak, yukarıda bahsettiğim şeyi başarılı bir biçimde yaptığınızdan emin olmak için kendinizi zorlayın ve kim olduğunu belirtmeden hangi anlatıcıya geçtiğinizi okura ilk paragrafta belli ettiğinize emin olmayı deneyin.
Romanda Bakış Açısı ve Anlatıcı İçin Hikâyeyi Kurban Etmeyin
Farklı anlatıcı türleri kullanmak apayrı bir mesai. Her birini tek tek tanımak, tanıtmak ve iki bölüm arasında geçiş yaparken bir bakıma farklı bir karakter gibi düşünmek gerekiyor.
Buna odaklandığınızda diğer kurmaca unsurlarını ihmal etme riskiniz de artar. (Aslında bu risk tüm kurmaca unsurları arasında vardır.)
Bu yüzden, olay örgünüzü en baştan belirleyin. Anlatıcılarınızın her bölümde bir noktadan bir noktaya varacağından olabildiğince emin olun. Anlatıcıyı net bir biçimde vermek isterken aksiyonu sonraya ertelerseniz, karakteriniz ne kadar başarılı olursa olsun hikâye sünmeye, okur da sıkılmaya başlayacaktır.
**
Bu yazıyı hazırlarken Write Practice’deki bu makalenin akışından da faydalandım. Sorularını, yorumlarını aşağıdaki kutudan paylaşabilirsin.