Genç bir yayınevi olmasına rağmen vizyoner işleri ve profesyonel yaklaşımıyla özgün bir alan açan hep kitap, farklı serileri içeren koleksiyonuna bir süre önce “Atölye” serisini de ekledi.
Son yıllarda Türkiye’de popülerleşen, popülerleştikçe de suistimale daha açık hale gelen Yaratıcı Yazım alanında, önümüzdeki süreçte akademik anlamda bir kurumsallaşmaya gidileceğini öngörmek zor değil –her ne kadar bu kurumsallaşmanın hangi ellerde, ne biçimlerde olacağını kestirmek zorsa da…
Yine de bu alanda hatırı sayılır işler yapan, malumu ilam yerine özgün ve klişe dışı ürünler ortaya koyan isimler/kurumlar da yok değil. hep kitap da bunlardan birisi.
Nisan 2017’de Kendra Levin’in “Sen de Kendi Hikâyenin Kahramanısın” ve Ursula K. Le Guin’in “Dümeni Yaratıcılığa Kırmak” kitaplarıyla başlayan seri, Kasım 2017’de Hakan Bıçakcı’nın çeşitli yazarlarla röportajlarından oluşan “Uydurmanın İncelikleri” ve Anne Lamott’un “Bir Kuştan Öbürüne” kitaplarıyla devam ediyor.
Yazının sonunda detaylı bilgilerine ulaşabileceğiniz bu kitaplardan, şimdiye dek okuduğum, tam da belli açılardan birbirlerinin tamamlayıcısı olan iki tanesinden bahsedeceğim: Hakan Bıçakcı ve Le Guin’in kitapları bunlar…
İkisinin birbirlerini tamamlamasından başlayalım: İyi yazmanın –kabaca- en temel gereklilikleri malum: Çok okumak ve çok yazmak. Bu bir formül veya reçete değil. Doğal olan, olması gereken… Yaratıcı Yazım (popüler adıyla Yaratıcı Yazarlık) derslerinde ve kitaplarında uzun uzun anlatılan her şey temelde bu iki temel eyleme kilitleniyor. Bunun okumak kısmında, sadece başkalarının yazdıklarını okumak değil yazmak ve yazarlık üzerine verilen yazar tavsiyeleri veya yazarların kendi yazı süreçlerine dair ipuçları da merak edilen, ilgi gören bir alan. Öte yanda da çok yazmak var. Sadece aklımıza geldiği gibi yazmak değil, düzenli ve mesaili yazmak, salt ortaya konacak bir esere çalışmak değil farklı biçimlerde yazma egzersizleri yapmak.
İşte Bıçakcı ve Le Guin’in kitapları, okur ve yazar adayı için verimli birer ürün olarak bu iki alanın iki ucunda duruyor. Bıçakcı’nın kitabında çeşitli yazarların yazmak ve yazarlık üzerine sorulan sorulara verdikleri yanıtları buluyoruz. Le Guin ise işin teknik kısmını, pek de alışılmadık açılardan anlatıyor. Bu yüzden hep kitap’ın Atölye serisine başlamak için uygun bir ikili paket olduğunu söyleyebilirim.
Gelelim kitapların detaylarına…
https://atolye.kalemkahveklavye.com/2017/11/06/yaratici-yazarlik-ile-ilgilenenlerin-okumasi-gereken-turkce-kitaplar-i/
Hakan Bıçakcı | Uydurmanın İncelikleri: Kurmaca Üzerine Kişisel Yaklaşımlar
Hakan Bıçakcı, kitabın başında ve sonunda özellikle altını çiziyor: “Bu bir yaratıcı yazarlık kitabı değil. (…) Gizli formüller vermiyor –zaten öyle bir formül de yok.”
Belli bir farkındalıkla düşülen bu notların arasında, gerek teknik gerek kişisel notlarla yazarların yazma süreçlerini inceliyoruz. Kim bu yazarlar? Sayalım: Başar Başarır, Doğu Yücel, Fuat Sevimay, Hakan Günday, İsmail Güzelsoy, Jale Sancak, Mahir Ünsal Eriş, Mario Levi, Mine Söğüt, Murat Özyaşar, Müge İplikçi, Nermin Yıldırım, Seray Şahiner, Yavuz Ekinci…
Her biri kendi türlerinde başarılı ürünler veren yazarlar, Hakan Bıçakcı’nın sorduğu soruları yanıtlıyor. Yanıtlar, yazarlara göre değil sorulara ve soruların ait oldukları temalara göre sıralanmış. “Uydurmanın teknik boyutu, Uydurmanın sözcüleri, Uydurmanın genel halleri, Uydurmanın uydurulma süreci” olmak üzere dört ana bölüme ayrılan sorular, zengin bakış açısı sunuyor.
Hakan Bıçakcı’nın soruları hazırlama mantığı takdire değer; çünkü her yazar adayının hatta birçok eser vermiş olan her yazarın aklına takılan, başkalarının nasıl yaptığını merak ettiği birçok konu, kalıplardan uzak biçimlerde soruluyor yazarlara.
Bir eserin sonu en baştan belli midir, plan yapılır mı, karakterler nasıl oluşturulur, anlatıcı/bakış açısı neye göre oluşturulur, en iyisi hangisidir, yazar tıkanıklığı nedir ve nasıl aşılır, gerçeküstü unsurların kullanımı doğru mudur, nasıl kullanılmalıdır… gibi daha birçok sorunun yanıtı var kitapta.
Sadece Yaratıcı Yazarlık ile ilgilenenlerin değil, kitaptaki yazarların sıkı okurları için de ilk kez yayımlanarak arşive katılmış yeni röportajları içermesiyle de ilgi çekiyor kitap. Genel anlamda hem Hakan Bıçakcı, hem konuk yazarlar didaktik bir söylemden uzak dursa da kimi yanıtların, özellikle İsmail Güzelsoy’un yanıtlarının okuru yorup ilgisini dağıtacak derecede uzatılmış olması kitabın olumsuzluklarından birisi maalesef.
Her bölümün arasında, o bölümün temasına uygun olarak yerleştirilen bilgicikler ve alıntılar da ilham verici. Sözgelimi, yazarın başka yazarlardan esinlenmesi, ilham alması ile ilgili bölümün sonunda, James Joyce’taki Shakespeare esinlenmesini veya Nabokov’un Poe’dan aldığı ilhamı öğrenebiliyor, konuya dair Marquez’in bir notunu okuyabiliyoruz:
“James Joyce’un Ulysess’i yazınımı, özellikle de monolog tekniğinimi çok etkiledi. Daha sonra Virginia Woolf’u keşfettim, Joyce’tan daha iyi kullandığı monolog tarzını benimsedim. –Gabriel Garcia Marquez”
Bir anlamda “Nasıl yazıyorlar?” kitabı olan Uydurmanın İncelikleri, yerli edebiyat özelinde örneğine az rastlanan bir kitap olarak da arşivde yerini aldı. Yabancı yazarların nasıl yazdığına dair otobiyografik veya derleme kitaplar var Türkçeye çevrilen, ama son dönem yerli edebiyat özelinde bir ilk olduğunu tahmin ediyorum. (Eksik biliyorsam yorum kısmı sizi bekliyor. 🙂 )
https://atolye.kalemkahveklavye.com/2017/11/11/nedir-bu-yaratici-yazarlik-ve-ne-degildir-koray-saridogan/
Ursula K. Le Guin | Dümeni Yaratıcılığa Kırmak: Hikâye denizine yelken açmak için bir 21. yüzyıl kılavuzu
Mülksüzler’den Yerdeniz serisine, çok sayıda ödüllü başyapıtın yazarı, bilge yazar Ursula K. Le Guin’in bir Yaratıcı Yazarlık kitabıyla karşımıza çıkması birdenbire olan bir olay değil; yazar uzun zamandır farklı zaman ve adreslerde yazmak ve yaratıcılık üzerine atölye dersleri veriyor. Kitabın girişinde de bahsettiği bu atölyelerden derlediği dersler, notlar ve egzersizlerle karşımıza çıkıyor.
Alabildiğine geniş bir denizde “Dümeni Yaratıcılığa Kırmak” isteyenler için hazırlanan kitaptaki özgün terimleri de denizciliğe işaret edecek şekilde seçen yazar, tematik bir ürün koyuyor ortaya. Mesela, yazma serüvenini yalnız yaşamak isteyenlere “yalnız denizci” derken, kolektif atölye ortamlarında öğrenmek isteyenlere de “asi tayfa” diyor. Bölüm başlarındaki epigraflar ve gemi ikonları da buna göre konulmuş. Sıkıcılık riski en başta bunlarla kırılıyor.
Evet, önceki kitabın aksine teknik bir kitap bu. Ama kafa karıştıracak, dikkat dağıtacak, iç bayacak bir teknik kitap değil. Öte yandan, kitabı çok sevmemin ve başucu kitabı haline getirmemin en önemli sebebi, bilindik ve genelgeçer bilgileri evirip çevirip, farklı şekilde isimlendirip yeni bir şey ortaya koyuyormuş havası yaratmaması. Bu açıdan kimi sıkıcı ve verimliliği kısıtlayıcı teknik çizgileri de esneten, flulaştıran bir yaklaşımı var Le Guin’in.
Bu yaklaşımı, yazar adayına da kendisine de zaman kaybettirecek kuralcı bilgilerden ve didaktik söylemden uzak durması kadar, konuya dilbilgisel yaklaşmasından da alıyor hiç kuşkusuz.
Kendi derslerimde, yazdığım yazılarda veya incelediğim kitaplarda da tüm bilindik kurallardan daha çok dikkat etmeye çalıştığım ritim, metnin göze olduğu kadar kulağa hitabı, bağlaç ve zamirlerin aşırı kullanımı, cümlelerin başı ve sonu arasındaki akışın yazarca ve editörce takip edilemeyip fiil çatılarının canına okunması, edebilik namına büyük laflar ederken dilin sakatlanması gibi daha birçok dilbilgisel hataya eğilen Le Guin, çok önemli bir bakış açısı geliştirmiş.
İyi yazmanın iyi okur olmaktan geçtiğini her fırsatta dile getiren biri olarak, ancak ve ancak çok ve doğru okuma yapıldığında göze ve kulağa batan bu hataların öne çıkarılmasını, dikkate alınabilmesini önemsiyorum. Özellikle “Yaratıcı Yazarlık” derslerinin sadece “karakter, olay örgüsü, bakış açısı, mekan, zaman, anlatım türleri” gibi lise seviyesindeki müfredata indirgendiği bir ülkede, ancak çok kitap okuyarak anlaşılıp uygulanacak bu bilgilerin öğrenilmesi çok önemli.
Bu bakış açısıyla yazılan bir kitabın Türkçeye kazandırılması açısından da hep kitap’a teşekkür etmek gerek.
Dilbilgisi denilince bir ders kitabı okuyacağınızı düşünmeyin; aksine, ders kitaplarının yıllarca, sayfalarca, teorik tanımlar içinde kaybettiği öğrenciler için de işlevsel bir kitap bu. Neticede Yaratıcı Yazım öncelikle edebi türleri hedefleyen bir alan olsa da günlük yazı ve söylemlerde de dili eğip büken, ifadeye ve anlaşılırlığa çelme takan bu bilgileri Le Guin gibi bir ustanın incelikli kalemiyle tazelemek büyük bir şans.
Mülksüzler ve Yerdeniz serisi gibi sıra dışı kitapların yazarının vereceği yazma alıştırmalarının ne kadar verimli olacağı da malum… Her bölümün sonunda, ilgili bölüme dair kolay anlaşılıp uygulanabilir alıştırmalar var. Her ne kadar kitabın sonunda, bu derslerin bir atölye sınıfına uygulanmasıyla ilgili ayrı bir bölüm olsa da tüm alıştırmalar hem kolektif hem bireysel çalışmalara uygulanabilir nitelikte.
Evet, iyi yazma yolunda kolektif çalışmalar yapmak, rüştünü ispatlamış isimlerden tavsiyeler ve dersler almak önemli; ama Hakan Bıçakcı’nın kitabında ve 3K Atölye’de de tekrarlandığı üzere, olmayan bir gizli formülü kolaycılık adına sadece atölyelerde aramak yerine kendi masamızda, kendi başımıza aramak da en önemlisi. Bu açıdan masanızın bir köşesinde bu kitabı bulundurmanızı rahatlıkla önerebilirim.
https://atolye.kalemkahveklavye.com/2017/11/11/yayinevlerine-dosya-gonderim-rehberi/
hep kitap Atölye Serisinin Diğer Kitapları
Bir Kuştan Öbürüne: Hayat ve Yazmak Üzerine Tavsiyeler | Anne Lamott
Tanıtım Bülteninden:
hep kitap’ın yazmayı hayatının merkezine yerleştiren, herkesin ilgisini çeken “Atölye” serisinden yazmak üzerine bir meditasyon: Bir Kuştan Öbürüne: Hayat ve Yazmak Üzerine Tavsiyeler
İnandırıcı diyaloglar yazmak o kadar da zor değil. İlk taslaklarınızı, bekledikçe rengi ortaya çıkan polaroit fotoğraflar gibi düşünebilirsiniz. Evet, taslak yazmak kolay iş değil, ama emin olun en sevdiğiniz yazarın da masasını süslüyor o korkunç taslaklar. Evet, olay örgüsünü planlamak da sonra aksayan taraflarını bulup çıkarmak da zahmetli. Bu gibi durumlarda bazen tek ihtiyacınız olan, girmeye çalıştığınız yolun tüm engebelerini, birkaç labirentin çıkışını bilen bir yazardır. İşte yıllardır yaratıcı yazarlık dersleri veren Anne Lamott tam da bunu yapıyor. Yazar adaylarına hem yazarlığın zorluklarını hem de kitaplarını yayımlatamasalar bile yazmanın başlı başına bir lütuf olduğunu anlatıyor.
İşler içinden çıkılmaz bir hal aldığında tek yapmanız gereken, yayımlandığı yıldan beri yazar adaylarının baş ucu kitabı olan Bir Kuştan Öbürüne’den rastgele bir sayfa açmak, gerisini Anne Lamott’un kelimeleri hallediyor!
Tanıtım Bülteninden:
Yazar kimdir? Dünyaları düşleyen, sadece isim olarak hayal ettiği fikirleri insanlaştıran yahut sadece mevcut gerçeklerden mutlu olmayan insan mı? Yazar, tıpkı yazdıkları gibi kendi yolculuğuna atılmış bir kahramandır. Bir anlık cesaretle kendini yolculuğun tam ortasında bulan, kimi zaman kendinden emin adımlarla ilerleyen, kimi zaman nereye gideceğini, yola nasıl devam edeceğini bilemeyen, kimi zaman da bir akıl hocası ihtiyacıyla yanıp tutuşan.
Şimdi bir akıl hocası hayal edin! Yolculuğa çıkmanızda size yardım edecek, motivasyonunuzu kaybetmenize izin vermeyecek, zaaflarınızı yenmenizi kolaylaştıracak bir akıl hocası. Şüpheye düştüğünüzde size yeni yollar gösterecek, en iyi yaptığınız şeye odaklanmanızı sağlayacak kişi o… İşte bu kitapta onunla tanışacaksınız; yıllardır editörlük ve yazar koçluğu yapan Kendra Levin’le. Levin, Sen de Kendi Hikâyenin Kahramanısın kitabında, çalıştığı yazarların geçtiği zorluklardan ve kendi tecrübelerinden ilham alarak hazırladığı yönlendirmelerle sizi müthiş bir yolculuğa çıkarıyor. Bu sizin yazma yolculuğunuz, elbette başkahramanı da sizsiniz. Bir kahraman olduğunuzu kabul edin ve yolda karşınıza nasıl bir engel çıkarsa çıksın, hepsini gerçek bir kahraman gibi alt edin. İster ilk kez yazıyor olun, ister daha önce birçok kitabınız yayımlanmış olsun, bu kitabın sonunda aradığı ilhama kavuşmuş, hiç olmadığı kadar disiplinli, amacına odaklı ve cesur bir kahramana dönüşeceksiniz. Unutmayın, “Maceraya yalnız başımıza atılmak zorunda değiliz, çünkü bizden önceyola çıkan kahramanlar var; labirent tüm ayrıntılarıyla biliniyor; tek yapmamız gereken kahramana yol gösteren ipi takip etmek.”