Yazmanın belli bir formülü yok, bunu hep tekrarlıyoruz. Yaratıcı Yazarlık eğitimleri, Yaratıcı Yazım kitapları bize elbette bir yol haritası, teknik bir bilgi verebilir. Fakat bunun arkasından iyi ve çok okumak, bir o kadar da -düzenli- yazmak şartı geliyor.
Okuduğumuz kitap bir roman, öykü, şiir olabilir; bize doğrudan teknik bir bilgi vermek için yazılmamıştır. Ama nitelikli bir okuma yaptığımızda bir süre sonra bütünün parçaları ve başka bütünlerin parçalarıyla ilişkileri karşımızda belirginleşmeye başlayacaktır. Yazarın yol haritasını da esasen bunlar oluşturur zaten.
Hasan Ali Toptaş, Türkçenin son döneminin en karakteristik yazarlarından… Sadece kurgu değil, kimi zaman kurguyu geride bırakan dil gücü sayesinde. Dili kullanışı, kelime israfından kaçarak yarattığı dikey anlam ve bir süre sonra dilin ete kemiğe bürünür gibi başlı başına bir kahraman olarak karşımıza çıkışı, Hasan Ali Toptaş’ı özel yapan sebeplerden sadece birkaçı…
Konumuz olan Yaratıcı Yazarlık kapsamında, geçtiğimiz yıllarda yayımlanan ve yeni baskılarını Everest Yayınları etiketiyle bulabildiğimiz iki kitabı önemsiyorum. Bunlardan birisi, yazarın denemelerinin derlendiği “Harfler ve Notalar”, diğeri de röportajlarının derlendiği “Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız”. Didaktik bir amaç ve dil gütmeden anlatan Hasan Ali Toptaş’ın bu kitaplardaki kimi sözleri birer ders, duvarlara asılacak birer motto niteliğinde.
Durum böyleyken başka cümleler ve sayfalar arasından çekip almak ihtiyacı hissettim.
Keyifli okumalar… (Koray Sarıdoğan)
[su_button url=”https://atolye.kalemkahveklavye.com/2017/11/12/bulmayi-amaclamayan-bir-arayisin-romani-bin-huzunlu-haz-koray-saridogan/” target=”blank” background=”#efc22d” color=”#000000″ icon=”icon: film”]AYRICA BAKINIZ | Bulmayı Amaçlamayan Bir Arayışın Romanı: Bin Hüzünlü Haz | Koray Sarıdoğan[/su_button]
Harfler ve Notalar‘dan
“Hesaplanmış kusurda aklın izi, kusursuzluktakinden daha derindir.”
“Birçok hikâyeci, okurun zekâsına güvenemediğinden midir nedir, nedense hikâyesini yazarken sık sık açıklama yapmaktan kendini alamıyor.
Oysa bazı şeyleri saklamak, anlatma sanatının en eski özelliklerinden biridir. (…) Karanlık noktası olmayan bir hikâyenin ömrü, son cümlesine kadar tahammül edilebilirse, ancak bir okumalıktır.”
“Bir romanda ne anlatıldığını ancak kendi sesiyle o roman söyleyebilir bize. Bunu yaparken sesine içindeki sessizlikleri de katar üstelik; ölçülerini, ölçüymüş gibi gözüken ölçüsüzlüklerini, mimarisini, ruhunu ve ruhuna el veren öteki ruhların uzak titreşimlerini de katar.”
“Bana göre, bir metin okunurken kesinlikle yazar aradan çekilmelidir.
Yazılırken de okur aradan çekilmelidir tabii.”
“Benjamin, günümüz hikâyecilerinin kulağına küpe olacak türden harikulade fikirler ve cümlelerle ördüğü söz konusu yazısında, ‘Hikâye anlatıcılığının gerilemesiyle sonuçlanan sürecin ilk belirtisi, modern çağın başında romanın doğuşudur,’ der. Ona göre, romanı öteki düzyazı türlerinden, özellikle de hikâye anlatıcılığından ayıran en belirgin özellik, onun sözlü edebiyattan gelmiyor ve ona dönmüyor olmasıdır. Romancı ise ‘kendini tecrit etmiştir’. Dolayısıyla ‘romanın doğduğu oda, en temel kaygılarından misal verip kendini ifade edemeyen, kimsenin akıl vermediği ve kimseye akıl veremeyen, tek başına kalmış bir bireydir’.”
“Romanını yazarken Flaubert’in amaçlarından biri de budur hiç kuşkusuz. Zira, 22 Temmuz 1852’de yazdığı bir mektupta: ‘Gerçekten iyi bir düzyazı cümlesi, iyi bir şiir dizesi olmalıdır, değiştirilemez, bir şiir dizesi kadar ahenkli ve ritmiktir,’ der.”
“Do Sesi adlı hikâye kitabı yayımlanmadan önce, Ferit Edgü’ye, bugünlerde ne yazıyorsun, diye sormuşlardı. Kelimesi kelimesine olmasa da, Ferit Edgü’nün verdiği yanıt şöyleydi: ‘Bitmiş bir dosyam var, nicedir onun virgülleriyle uğraşıyorum.'”
(Herodotos’un ağzından) “Sevgili çocuklar, hikâye dediğimiz şey kelime kusarak değil, kelime yutarak yazılır.”
[su_button url=”https://atolye.kalemkahveklavye.com/2017/11/06/yaratici-yazarlik-ile-ilgilenenlerin-okumasi-gereken-turkce-kitaplar-i/” target=”blank” background=”#efc22d” color=”#000000″ icon=”icon: film”]AYRICA BAKINIZ | Yaratıcı Yazarlık ile İlgilenenlerin Okuması Gereken Türkçe Kitaplar – I[/su_button]
“Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız”dan
“Kelime dediğimiz işaretler, herhangi bir yere yan yana yazılabilen ve yalnızca gözle görülebilen şeyler değildir. Bir büyüsü vardır onların, bir giyinikliği, bir çıplaklığı, bir derinliği, bir karanlığı, bir aydınlığı, bir belirsizliği vardır.”
“(…) Ben, kalemin biraz daha gevşek tutulmasından ve bilinçaltı dediğimiz şeye fırsat tanınmasından yanayım. Biliyorsun, arada bir kalemimin bir bilgisizlik alanında çalıştığını söyler dururum. Sonra da, bu bilgisizliğin iki tür bilgisizlikten oluştuğunu söylerim; bilginin oluşturduğu ‘varılan bilgisizlik! ile işlenmemiş yanımızdaki ‘kalınan bilgisizlik’ten.”
“İnsan en çok kendi yarattığı cehennemde rahat edebilirmiş, onun cenneti orasıymış gibi geliyor bana. Roman yazılacaksa kimi zaman kölesi olmak gerekiyor elbette ama bu iyi bir şey mi bilmiyorum, sadece ben başka türlü yapamıyorum.”
“(…) Roman bizim ona söyletmek istediklerimizin dışında farklı birtakım şeyler de söyler, yazarının bile göremeyeceği bazı gizler de barındırır. Ben, yazarın buna fırsat tanıması gerektiğini düşünüyorum”
“(…)Başlarken belirlenmese bile, elbette her romanın bir meselesi olmalı.”
“Elbette, kelimelerde canlıdır ve kelimeler sadece sözlükte dururken aynı gramajdadır; sözlükten çıkarıp kullandığımızda her birinin ağırlığı kullandığımız yere göre değişir ve birer canlı gibi hareket etmeye başlarlar.”
“Okurun beklentilerini düşünmüyorum. Okuru hesaba katmak bana göre okura kötülük etmektir. Sadece okura değil, aynı zamanda edebiyata da kötülük etmektir.”
“Yazarın, yazdıklarından başka gücü yoktur.”